Yıl 1977 Burdur otobüs garajı

Yıl 1977 Burdur otobüs garajı
Köylülerimizden birisi babası ile garajda dolaşıyor, ben yaşlarında olan çocuk ağlıyordu.
Ben haftalığımı almış köye dönecek, anamın babamın yanında epeydir görmediğim kardeşlerimle hasret giderecektim.
İçim içime sığmıyordu.
O zamanlar köye gelip gitmek şimdiki gibi kolay değildi.
Çavdır’a tek araba vardı.
O arabada burunlu 309 du ki, yol yakın zaman da bitmezdi.
Çavdır’a varınca da köye gitmek cabasıydı ya, ne edersin ki, hasretlik tak etmişti cana.
Ustamdan üç günlük izin almıştım.
“Dördüncü günü burda olcen len kerata!” diyerek güç bela izin alabilmiştim.
“İnşallah otobüs gitmemiştir.” diye dualar ederek otobüs garajına geldiğimde burunlu
309 u görünce keyfimde yerine gelmişti.
Tam yazıhanenin oradan bilet alacakken benim köylüyü gördüm.
Oğlan biz yaşlardaydı.
Beni çıraklığa salmıştı babam, onlar ise okumaya gelmişlerdi Burdur’a.
Yanına vardım, “Hayırdır bizim oğlan, ne oldun?
Niye ağlıyorsun?” dedim.
Yanında babası da vardı.
Babasının da yüzü bi hoştu.
“Sorma, boş ver!” dedi.
“Neye sormayacağım ula?
Biz aynı Celmenden su içmedik mi?
Aynı garagavıktan yemedik mi?
O nasıl laf öyle?”
Bunun üzerine yaşlı gözlerini sildi ve yüzüme baktı.
“Ziraat Fakültesini kazandım.
En geç Salı gününe kayıt olmam gerek.
Fakat yol param yok!”
Anam! Anam! Anam!….
Burdur otobüs garajı başımda bi dönmeye başladı ya, deme gitsin!
Ben okumayı çok istedim di, babam beni okutmadı.
Rahmetli Alim Amcam (Harmanda) Ömer’i okutmak için Burdur’a gideceği günü bize geldi.
Rahmetli babama “Emmi, bu oğlan da gelsin.
İki emmi oğlu okusunlar beraber” demişti.
Babam rahmetli ise; “Bunun okumasına gerek yok emmi.
Boş ver karıştırma bunun kafasını.” deyivermişti.
O zaman bütün hayallerim bitivermişti.
Arkadaşlarım okumaya giderken, beni de bir pastanecinin yanına çırak vermişti babam.
Ne zaman öğle aralarında, akşam paydoslarında üstleri başları düzgün, kravatlı öğrencileri görsem içim cız ederdi ama, neylersin kaderin rüzgarı bizi bu yana atıvermişti.
Şimdi karşımda aynı sıralarda oturduğum, lakin okuyup Burdur Lisesinden Erzurum Ziraat Fakültesini kazanan arkadaşım yol parası yüzünden kayıt hakkını kaybedecekti.
Buna razı gelemezdim.
“Kaç paraymış ula ende yol parası?” dedim.
Arkadaşım “250 liraya iniliyormuş Erzurum’a.
Burdan Isparta’ya gidip oradan Erzurum postasına bineceğim.
Kaydımı yaptırıp çarşambaya veya perşembeye döneceğim.”
Cebimde de topu topu 250 lira param vardı.
“Az bekle hemen geliyorum!” dedim…
Koştum vardım Cemal ustamın yanına.
“Noldu len kerata?
Getmedin mi kövüne?” dedi Cemal ustam.
“Usta ya, benim senden bir istediğim var.
Bilmem yapar mısın?
Bana para lazım oldu.
Varsa azıcık para versen?”
Yıllardan beri yanında çalıştığım bu gök gözlü, tombul yanaklı goca göbekli macır şöyle bir süzdü beni.
“Kaç para lazım more?” dedi.
“500 lira versen ustam?” dedim.
“Te be dellendin mi kızancık sen?
Netcen o kadar parayı?
Babana mı götüreceksin?” dedi Cemal ustam.
Haftalık 30 liraya çalışıyordum.
Haliyle çok gelmişti ustama.
Lakin yine de lafı uzatmadı.
Çıkardı verdi beş tane yüzlük banknotu.
“Sağol ustam!” diyerek elini öptüğüm ustamın “Selam söyle babana!” deyişini bile sokak kapısında duymuştum.
Garaja vardığımda Çavdır arabası çoktan gitmiş, baba oğlan ikisi beni bekliyorlardı.
“Al bizim oğlan.
Aha sene tam 750 lira! İşini görür bu! Git kaydını yaptır gel!” dedim.
İçimde adını koyamadığım bir sevinç, bir huzur vardı.
Olsun varsın, anamı, babamı kardeşlerimi belki üç aya daha göremeyecektim, ama ne olursa olsun bu gün dünyanın en mutlu insanı bendim.
Aradan çok uzun yıllar geçti.
Ben Gölhisar’da pastahane açtım.
O arkadaşım da Ziraat Yüksek Mühendisi oldu.
Arada sırada haberleşir, tanıdıkların getirdiği selamı alırdık.
Derken benim işlerim bozuldu.
İflas ettim.
Dükkanımda ne var ne yoksa haczedildi.
Evimin elektrik ve su paralarını ödeyemez duruma düştüm.
Çaresizlikten ne yapacağımı bilemez haldeydim.
Bir gün postacı Adem abi “Postanede havalen var Git al” dedi.
Meraklanmıştım.
“Her gün haciz bildirileri gelen bana kim neden havale göndersin ki?” diyordum kendi kendime.
Postaneye vardığımda havaleyi gönderenin yıllar önce yol parası verdiğim Ziraat Mühendisi köylüm olduğunu öğrendim.
Bildiri kağıdında yazan telefon numarasını aradım.
“Bu nerden icap etti bizim oğlan?” dedim.
Hem bir milyar çok para, sana nasıl öderim ben bunu?
Batık haldeyim ben.
Telefonun öbür ucunda titreyen bir sesle
“O paranın karşılığı 23 sene önce Erzurum’a YOL PARASI olarak ödendi.
Gönül rahatlığı ile harca kardeşim!
Yarana bir nebze merhem olabilirsem ne mutlu bana!
Binden bire helaldir o para sana, işini gör.” dedi…
Benim yıllar önce verdiğim yol parası tekrar elime dönmüştü…
Not : { Bu hikayenin kahramanları her ikisi de sağ oldukları için isim zikredilmemiştir.}
Kaynak : tezcansite.wordpress.com