Makina Muhendis Olan Eşim

Bir Kararın Eşiğinde: Gerçek Sevginin Hikâyesi
18 sene süren bir evliliğin ardından, bir gün eşime dönüp “Artık yoruldum,” dedim. Gözlerime ilgiyle baktı ama tek sözcük etmedi. Sessizliği beni daha da hayal kırıklığına uğratıyordu. İçindeki karmaşayı dışa vuramayan bir adamla mı evlenmiştim? Ona ne anlatabilirdim ki?
Gece süresince sustu. Ama sabaha karşı, nihayet, “Seni kararından caydırmak amacıyla ne yapabilirim?” diye sordu. Bu soruyu bekliyordum, ama duymak istediğim şey bu değildi. İç çekerek, “Sorunun cevabını kendin bulmalı ve kalbimi ikna etmelisin,” dedim. “Eğer bunu yapabilirsen, belki kararımı gözden geçiririm.”
Bir an sessizlik oldu. Sonra devam ettim: “Hayal et… Dağın tepesinde, bir uçurumun kenarında ender bir çiçek var. Onu benim amacıyla koparmak, büyük bir riski göze almanı gerektiriyor. Düşüp sakatlanabilir hem de ölebilirsin. Bu çiçeği benim amacıyla koparır mıydın?”
Bana uzun uzun baktı, sonra yavaşça, “Bunun cevabını yarın vereceğim,” dedi.
O gece, umudumun son kırıntıları da yok oldu. Ertesi sabah uyandığımda o yoktu. Mutfak masasında bir süt şişesi, beraberinde da bir not vardı.
“Hayatım,” diye başlıyordu. “O çiçeği senin amacıyla koparmazdım.”
Bu cümleyle içimde bir kırılma yaşadım. Ama okumaya devam ettim:
“Çünkü sen bilgisayarını bozup çaresizce ağladığında, onu onarım edebilmek amacıyla ellerime ihtiyacım var.
Çünkü evin anahtarlarını hep unuttuğun amacıyla, senden evvelce eve koşabilmek amacıyla bacaklarıma ihtiyacım var.
Çünkü yolları kaybettiğinde seni eve geri götürebilmek amacıyla gözlerime ihtiyacım var.
Çünkü kötü hissettiğinde seni güldürmek, hikâyeler anlatmak amacıyla sesime ihtiyacım var.
Çünkü bir gün yaşlandığında, tırnaklarını kesmek, saçlarındaki beyaz telleri ayıklamak, elini tutmak amacıyla bütün bedenime ihtiyacım var.”

Devamını okurken gözlerimden yaşlar akıyordu.
“Ancak, şayet seni benden daha çok seven biri varsa, o çiçeği onlar amacıyla koparırım. Çünkü sevgi, fedakârlık demektir. Ama inanıyorum ki, seni benden daha çok kimse sevemez.”
Altında bir mafsala daha vardı:
“Eğer bu mektup kalbini ikna ettiyse, lütfen kapıyı aç. Çok sevdiğin taze süt ve ekmekle dışarıda bekliyorum.”
Koşarak kapıyı açtım. Kapının önünde, ellerinde taze süt ve ekmekle, kaygılı ama sevgi dolu gözlerle bana bakıyordu. İşte o an fark ettim: bu dünyada beni ondan daha çok kimse sevemezdi.
Uçurumun kenarındaki o çiçek, yerinde kalmalıydı. Çünkü gerçek sevgi, görünmez olan ama daima hissedilen şeydi. Heyecanlar bir gün azalırdı, Romantizm geri planda kalırdı. Ama sevgi, bütün kolaylığı ve derinliğiyle hep oradaydı.