Küçük, huzurlu bir köyde yaşıyordum

Küçük, huzurlu bir köyde yaşıyordum. Günlerim hep aynı şekilde geçiyordu: Sabahları erken kalkar, bahçeme gider, çiçeklerimle ilgilenir, toprakla vakit geçirirdim. Bahçede geçirdiğim saatler bana huzur veriyordu. Rüzgarın yaprakları hışırdattığı, kuşların cıvıldadığı bu köyde, her şey sessiz ve sakindi. Ama içimde hep bir eksiklik vardı. Küçüklüğümden beri bir gün bir prensin gelip beni bu sıradanlıktan kurtaracağını hayal ederdim.

Günlerce, hatta yıllarca bu hayalle yaşadım. Bahçemde çalışırken gözlerimi uzaklara diker, “Bir gün gelecek,” derdim. Hayatımda bir değişiklik olacağına, o beyaz atlı prensin bir yerlerde beni beklediğine inanmak istiyordum. Ama her şey, bir gün o korkunç olay yaşanana kadar böyle devam etti.

Yine o sabah bahçemde çalıştıktan sonra eve dönmek için yola çıktım. Hava her zamanki gibi güzeldi, güneş pırıl pırıl parlıyordu. Yol kenarındaki çiçeklere bakarak yürürken, aklım yine hayallerimdeydi. “Acaba ne zaman karşılaşacağız?” diye düşünürken, o kara günün tohumları atılmıştı ama ben henüz farkında değildim.

Aniden arkamdan gelen bir ayak sesi duydum. Başımı çevirdiğimde, tanımadığım bir adam hızla bana doğru yaklaşıyordu. O an içimde bir ürperti hissettim, kalbim hızla çarpmaya başladı. Adımlarımı hızlandırmaya çalıştım, ama korkum beni adeta yere mıhlamıştı. Çok geçmeden adam yanıma geldi ve bir anda kolumu sertçe tuttu.

“Bırak beni!” diye bağırdım, ama sesim titrek ve zayıftı. Kimse yoktu etrafta, yardım çağırabileceğim kimse… Köyün sessizliğinde yalnızdım. O an, başıma gelecek olanın büyüklüğünü henüz kavrayamamıştım. Beni sürüklercesine kenara çekmeye başladı. O anda yaşadığım korkuyu kelimelerle anlatmak imkansızdı. Her şey bulanıklaştı. O kadar savunmasız ve çaresizdim ki, bir anda tüm hayallerim yıkıldı. O beyaz atlı prensin beni kurtarmaya gelmeyeceğini anladım.

Ama tam o anda, bir mucize gibi, köydeki eski komşum Mehmet Amca, at arabasıyla köşeyi dönüp bizi gördü. Hemen arabasını durdurdu ve adamın üstüne doğru bağırarak koştu. Adam beni bırakıp hızla kaçtı, Mehmet Amca’nın öfkeli sesinden korkmuştu.

O korkunç anın ardından gözyaşlarım durmadan akıyordu. Mehmet Amca beni sakinleştirip eve götürdü. O günden sonra, hayatımda her şey değişti. Artık bir masalın içinde yaşamıyordum. Beklediğim prens, bir kurtarıcı değil; benim kendi gücüm olmalıydı. O günden sonra daha güçlü olmaya karar verdim.

Artık yalnızca bir prensin beni kurtarmasını beklemiyordum. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendim. Bahçemde çalışırken, gelecekteki tüm korkularımla yüzleşebilecek cesareti kendi içimde buldum. Hayatın acımasız yanlarını gördükten sonra, insanın en büyük kurtarıcısının kendi cesareti olduğunu anladım.