Küçük bir köyde oturan

Taşındığımız şehirde hayat bambaşkaydı. Başta her şey çok güzeldi; abim, annem ve babamla yeni evimizdeyken eski köyümüzü pek özlemiyordum. Şehrin ritmi, sokakların kalabalıklığı, her köşe başında yeni keşfedecek bir şeyin olması beni heyecanlandırıyordu. Aynalara bakarken, kendimi o eski köy yollarında değil, şehrin parlak ışıkları altında hayal ediyordum. Sanki bir gün biri beni fark edecek ve hayatım değişecekti.

Ama bu yeni hayatın getirdikleri, düşündüğüm gibi kolay olmadı. Kendime olan hayranlığım ve dış görünüşüme verdiğim önem, insanlarla arama mesafe koymaya başlamıştı. Arkadaş edinmek için çabalarken bile, farkında olmadan hep kendimi öne çıkarıyordum. Konuşurken bile insanların beni takdir etmesini bekliyordum, ama ne kadar çabalasam da beklediğim ilgiyi göremiyordum. Bu beni içten içe öfkelendiriyordu; sanki güzelliğim fark edilmiyordu, hatta bazıları bunu görmezden geliyordu.

Zaman geçtikçe, evde de gerginlikler başladı. Ailem, sürekli dış görünüşümle ilgilenmemi pek onaylamıyordu. Annem, “Güzellik gelip geçici, bir gün asıl önemli olan şeyin içindeki iyilik olduğunu anlayacaksın,” diyordu. Ama ben, aynaya her baktığımda başka bir şeyi görüyordum: kusursuz bir yüz, zarif bir duruş… ve en önemlisi, mükemmel bacaklarım.

Zamanla, içimde bir huzursuzluk büyümeye başladı. Bu huzursuzluk, etrafımdaki herkesi yabancılaştırmaya başladı. En küçük bir eleştiri bile beni çileden çıkarıyordu. Arkadaşlarım, benimle vakit geçirmeyi yavaş yavaş azalttılar. Hırçınlığım yüzünden ailemle tartışmalarımız da her gün artıyordu. Bir gün yine büyük bir tartışmanın ardından kapıyı çarpıp kendimi sokaklara attım.

Yolda yürürken, karşı kaldırımda bir fotoğrafçı dikkatimi çekti. Çekim yapıyordu; büyük ışıklar, profesyonel bir set kurulmuştu. Beni görse, belki de o hayalini kurduğum hayat başlardı, diye düşünmeden edemedim. Karşı kaldırıma geçip cesaretimi toplayarak fotoğrafçıya yaklaştım ve sohbet etmeye başladık. Bana bakarken yüzündeki ilgi, özgüvenimi yeniden alevlendirdi. Kendime güvenerek fotoğraf çekimlerine katılabileceğimi söyledim. Fotoğrafçı, yüzümdeki o cesur ifadeye gülümseyerek kabul etti.

Ancak bu küçük “keşfedilme” anım, düşündüğüm kadar basit bir başlangıç olmadı. Şehir hayatının karanlık yanları da vardı. Çekimlere katıldıkça, güzelliğimin beni nereye götürdüğünü sorgulamaya başladım. Birkaç yanlış karar ve hızlıca tanıştığım “şöhret” beni yormaya başlamıştı. Aynalara bakarken artık sadece güzelliğimi değil, arkasında beliren yorgun ve tatminsiz bir yüz de görmeye başladım.

Bir gece, yatağımda dönüp dururken, köydeki o eski günler aklıma geldi. Sahip olduklarımı, ailemin sıcaklığını, dostluğun saflığını yeniden düşündüm. Şimdi, eski masumiyetimden uzaklaşmış hissediyordum. İçimdeki boşluğu güzelliğimle, gösterişle dolduramayacağımı fark ettim. Beni gerçekten tanıyan ve seven insanlara dönmek istiyordum.

Ertesi sabah kararımı verdim. Hayatımı yeniden kurmak, içimdeki huzuru bulmak için bir şeyleri değiştirmem gerekiyordu. Köydeki masum günlere dönmesem bile, içimde o saf sevgiyi yeniden bulmalıydım. Güzelliğin ötesinde bir anlam bulmaya karar vererek ailemle konuşmaya gittim…