Küçük bir kasabada yaşayan genç ve güzel kadın
Bakkal Mehmet Bey ise kasabanın en eski esnaflarından biriydi. Yıllardır dükkanını işletir, müşteri ilişkilerine önem verir ve ticaretinde dürüstlükten ödün vermezdi. Meryem’in getirdiği tereyağlarını tartmadan alırdı çünkü Meryem’in dürüstlüğüne inanıyordu.
Ancak bir gün Mehmet Bey’in aklına bir şüphe düştü. “Acaba Meryem’in getirdiği tereyağı gerçekten tam 1 kilo mu?” diye düşündü. Hiç tartmadan aldığı tereyağlarının gerçekten doğru ağırlıkta olup olmadığını merak etti. O gün, Meryem’in getirdiği tereyağını tartmaya karar verdi.
Tereyağını terazinin üzerine koyduğunda, gözleri büyüdü. Tereyağı tam 1 kilo olması gerekirken sadece 900 gram geldi. Mehmet Bey, şaşkınlıkla başını salladı ve sinirlendi. “Meryem gibi dürüst bildiğim bir kadın nasıl olur da beni kandırır?” diye düşündü. O an, Meryem’in her gün getirdiği tereyağına güvenerek hiç tartmadan aldığına pişman oldu.
Ertesi gün Meryem, her zamanki gibi dükkana geldi ve tereyağını Mehmet Bey’e uzattı. Ancak Mehmet Bey’in yüzündeki sert ifade dikkatinden kaçmadı. Bakkal, soğuk bir sesle:
“Bir daha senden tereyağı almayacağım Meryem!” dedi.
Meryem, şaşkınlıkla baktı, gözleri dolmuştu. “Efendim, bir yanlışım mı oldu? Bir kusur mu işledim?” diye sordu, sesi titreyerek.
Mehmet Bey sinirli bir şekilde cevap verdi: “Senin bana getirdiğin tereyağı 1 kilo değil, 900 gram! Beni nasıl kandırırsın? Bu yaptığın ayıp değil mi?”
Meryem, başını öne eğdi, mahcup bir şekilde konuştu: “Efendim, ben tartı kullanmayı bilmem. Evde bir terazim yok. Ama sizden aldığım 1 kilo şekeri ölçü olarak kullanıyorum. Şekeri terazinin bir kefesine, tereyağını diğer kefeye koyup eşitlemeye çalışıyorum. Eğer tereyağı eksik geldiyse, o zaman bana verdiğiniz şeker de eksiktir…”
Bu sözleri duyan Mehmet Bey, bir anda ne yapacağını bilemedi. Yüzü kızardı ve gözleri yere düştü. Aslında hata Meryem’in değil, kendisinindi. Bakkal, kendi verdiği şekerin eksik olduğunu fark etmiş, adalet terazisinin kendisinde bozulduğunu anlamıştı.
Sessizce Meryem’den özür diledi, bir daha kimseyi şüpheyle suçlamadan önce kendisini sorgulaması gerektiğini öğrenmişti. Adalet terazisi sadece tartı aletinde değil, insanın vicdanında da olmalıydı.