gençliğimin baharında
Kapıyı açmış olduğunda içeri giren pala bıyıklı adam ve beraberindeki genç delikanlı sessiz sedasız seni süzdüler. Kalbinin atışları hızlanmıştı, ama bu adamların hocayla ne alakası bulunduğunu anlamamıştın. Adam aslabir şey demeden ağır ismimlarla odaya geçti. Yanındaki genç ise gözlerini kaçırdı. “Bu adamlar kim?” diye içinden geçirirken, bir anlığına göz göze geldiniz. O genç delikanlı, sana üzüntüyle karışık bir bakış fırlattı, sanki bir şey söylemek istiyordu ama dili tutulmuş gibiydi.
Evin başka odasından onun sesi geldi: “Hazır mısın mevsim gözlüm?” Sesi eskisinden farklıydı, o tanıdığın yumUşak tını yok olmuş, konumunu soğuk ve buyurgan bir ton almıştı. İçinde büyüyen korkuyu bastırmaya çalıştın. “Evet,” dedin titrek bir sesle.
Derken pala bıyıklı adam cebinden bir tomar para çıkardı ve ona uzattı. O an anlamış oldun. O sana hoca nikahı kıyılacak derken, gerçekten seni bir başkasına satmıştı. O ana kadar gözün kör eden aşkın, o sahte sıcak sözler, hepsi birer tuzaktan ibaretti. Mevsim gözlüm söylediğin adam hakkaten seni yalnızca bir eşya gibi görüyordu.
Genç delikanlı hala gözlerini senden kaçırıyordu, belki bir parça utançtan, belki de çaresizlikten. O an geriye dönüp baktığında, aileni terk etmenin, her şeyden vazgeçmenin ne kadar büyük bir hata olduğunu fark ettin. Fakat bundan sonrasında çok geçti…
Kapıyı kapatıp onların yanına oturduğunda, sana biçilen değerin ne kadar bulunduğunu öğrendin. Aşkın ve güvenin karşılığında yalnızca kağıt parçaları vardı.