Evde yalnız başımaydım
Telefonumu aldım ve su sipariş uygulamasını açtım. En yakın su bayisini seçtim ve iki damacana su siparişi verdim. Ekranda, siparişimin 30 dakika içinde teslim edileceği yazıyordu. Rahat bir nefes aldım. “Tamam,” dedim kendi kendime, “30 dakika, sorun değil.”
Ama o 30 dakika hiç bitmeyecekmiş gibi hissettirdi. İlk 10 dakikada sabırsızlanmaya başladım. Acaba su siparişini alan kişi yolda mıydı? Belki de siparişi gören biri olmadı? Kafamda olasılıklar dönüp durdu. Saatime tekrar tekrar bakıyordum. Her dakika bir saat gibi geliyordu.
Nihayet, kapı zili çaldı. Bir an önce suyu almak için fırladım. Kapıyı açtığımda, karşımdaki sucu genç, güler yüzlü bir şekilde bana baktı. “Merhaba,” dedi, “sipariş ettiğiniz suyu getirdim.” Rahat bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Genç adam, su damacanalarını içeri taşıdı ve mutfağa yerleştirdi. Onu izlerken, suyun bu kadar önemli olduğunu ilk defa fark ettiğimi düşündüm. Bir insanın yaşamında suyun yerine başka bir şey koymak imkânsızdı.
Sucuyla kısa bir sohbet ettik. Onun için bu iş, sadece bir damacana su taşımaktan ibaret değildi; bu, insanlara yaşam enerjisi taşımak gibiydi. Bunu söylemedi tabii ama yüzündeki ifadeden, işini ciddiyetle yaptığını anlıyordum. Ona teşekkür ettim, ücreti ödedim ve gitti.
Damacanadan bardağıma su doldururken, az önceki telaşımın ne kadar yersiz olduğunu düşündüm. Hayatta her şeyin bir zamanı vardı; biraz beklemek, sabırlı olmak gerekiyordu. O bardağı yudumladığımda, suyun serinliğiyle beraber tüm o telaşın yerini huzur almıştı.
O gün, sadece su siparişi vermekle kalmamış, sabrın ve küçük şeylerin değerini bir kez daha anlamıştım. Suyun hayatın kaynağı olduğunu, ve bazen en basit şeylerin bile bizi ne kadar mutlu edebileceğini fark ettim. Su siparişi, aslında bir yaşam dersi olmuştu benim için.
Ve o dersi hatırlayarak, su dolu bardağımdan bir yudum daha aldım. Her şey yerli yerindeydi. Evin sessizliği, güneş ışığı, ve suyun ferahlığı… Tüm bunlar bana, hayatın küçük anlarının nasıl büyük anlamlar taşıdığını gösteriyordu.